Kazaklar/Kozaklar

Ilya Repin’in meşhur “Türk Sultanına Mektup Yazan Zaporojya Kazakları” isimli tablosu ile Türkiye’de de meşhur olan ve Zaporijya’da yaşayan Kazaklar özellikle 16.yy ile 1775 senesinde meşhur çariçe II.Katerina’nın emri ile Zaporijya Siçi kaldırılana kadar Doğu Avrupa tarihinde önemli rol oynamış topluluktur.

repin-ilya-reply-of-the-zaporozhian-cossacks-after-painting-by-ilya-repin-1880-1891

Zaporojya Kazakları hakkında birkaç kelam etmeden önce Zaporijya’dan bahsedelim. Bölge coğrafi olarak doğuda Don Nehri, kuzeyde Kiev ve batıda Dinyester ile Azak Denizi’nin kuzeyi arasındaki steplerdir. Zaporojya Kazakları da bu bölgede genellikle Dinyeper Nehri civarında yaşayan insanlardı. Zaporojya Kazakları’nın adı ise üsleri olan Zaporijya Siçi’nden(Siç=Tahkimat/Berkitilmiş Kale) gelmekte olup Zaporojya ismi çağlayanların ardında/ötesinde anlamındadır (za=beyond/öte ile poróhy=rapid/çağlayan).

“Son senelerde Osmanlı Devleti tarihiyle dolaylı olarak ilgili olması sebebiyle kazakların tarihinden kafi malumat almak için, bu millete bir göz atmak ve üç büyük şubesini zikretmek gerekir. Kazaklar Don sahillerinde Dniepr şelale/eri ve bu nehrin munsabından Bug nehrine kadar uzanan bataklıklar yakınında yerleşmişlerdi. Birinci takımları “Don” kazakları yahud payitahtlarına nisbetle “Çerkes” Kazakları diye adlandırılırlardı. İkinciler Zaparag yahud “Şelale” Kazakları ismiyle anılır ve başlıca ikametgahları olan Seca şehri şelale yakınında bulunurdu. Üçüncü şubeye, Osmanlılar tarafından üç kısma ayrılarak “Barabaş”, “Sarıkamış” ve “Potkal”  Kazakları denilirdi.”[1]

Kazak sözcüğü Türkçe bir sözcük olup özgür insan anlamına gelmektedir, kuvvetle muhtemel kelimenin kökeni “gezmek”tir, Kazak sözcüğü Rusça’da ise Kozak olarak bulunur. Yaşadıkları bölge tarih boyunca Asya’dan gelen toplulukların göç ettikleri hat üzerinde bulunduğu için Kazakların etnik kökeni konusunda bir şey dememiz son derece güçtür. Zaporijya Siçi’nde oluşturdukları yapı itibariyle diyebiliriz ki Kazaklar Ortodoksluk şemsiyesi altında toplanan ve etnik olarak karışık bir topluluktur. Her ne kadar bölge yoğun olarak Asya’dan gelen göçler sebebiyle Türk etkisi altında olsa da, en basitinden Kazak ismi ya da Ataman ünvanı, Korkunç İvan zamanında boyarların ve pek çok serfin de güneye kaçıp Kazak yapılanmasına girdiğini biliyoruz. Serflerin ve insanların Kazaklara kaçmaları ile ilgili nerede gördüğümü hatırlamıyorum, ama bir kaynakta da bu insanların otoriteden kaçtıkları ve bu yüzden özgür olduklarını dolayısıyla da kendilerine özgür dedikleri ile ilgili bir yazı görmüştüm. Bu verilerden de daha önce de demiş olduğumuz gibi Kazaklar bağımsız yaşamaya düşkün, etnik kökenden ziyade dini kökenin öne çıktığı topluluktur. Gerek Kazakların tarihini, gerekse Zaporojya Kazaklarınınkini üç temel dönemde incelebiliriz, bunlar sırasıyla:

  1. Tatarlar ve Türkler ile geçen mücadele dönemi
  2. Polonya-Litvanya Birliği’ne karşı mücadele dönemi
  3. Zaporijya Siçi’nin yıkılması itibariyle Rusya Çarlığı güdümündeki dönem

16.yy’ın ortalarından itibaren Kazaklar ile Tatarlar arasında stepler için başlayan mücadele gittikçe yayıldı. Bu esnada 1572 senesinden itibaren bir grup Kazak Atamanı da bizim tarih kitaplarında kısaca Lehistan olarak bilinen Polonya-Litvanya Birliği güdümüne girdiler(İngilizcesi Registered Cossacks olan Kazaklar bunlardır). Bunu şöyle açıklayalım: 16.yy’ın başlarında Kırım Tatarları ve Osmanlı akıncıları sürekli olarak Lehistan’ın daha da içlerine giriyorlardı. Lehistan ise bunları uzaklaştırmakta başarılı olamıyor, askeri açıdan yetersiz kalıyorlardı. Lehler bu şartlar altında bağımsız yaşayan Kazaklar ile anlaşma yoluna gittiler. Leh soyluları Kazak askerlerini para karşılığı çalıştırmaya başladılar, Kazaklar önce akınların azalmasını sağladılar zamanla da karşı akınlara başladılar. Yine Lehistan’ın Rutenya bölgesinde hakim güç olması ile birlikte Zaporojya Kazakları da Lehistan güdümüne girdiler. Burada Rutenya hakkında ufak bir not düşelim, Kiev-Rus prensliğinin kurulduğu bölge burasıdır, bazı araştırmacılar Rutenya ile Rus adı arasında bir bağ bulunduğunu düşünürler, burada onların argümanını destekleyen temel öge ise Slav Mitolojisi’nde yer alan Çek-Rus ve Leh hikayesidir. Hikaye kısaca avlanmaya giden üç kardeşin farklı avlar peşine düşmesi şeklindedir, Çek olan avının peşine düşer ve batıya doğru giderek Bohemya’da(Çek Cumhuriyeti) kendi devletini kurar, avladığı hayvanı da arma olarak kullanır, hayvan ise aslandır. Leh ise kuzeye çıkar, sabah güneşinde beyaz bir kartalı avlar; o yüzden Polonya arması kartaldır. Rus olan ise doğuya doğru gider ve Kiev Rus devletini kurar. Bu devletin armasında bir süvari gözüktüğü için sanırım bir şey avlayamadı kendisi. Yine de konudan kopmayıp devam edecek olursak Tatar+Türk grubuna karşı Lehistan destekli Kazak mücadelesi 1648 senesinde Kazak önderi Bogdan Hmelnietski ayaklanana kadar sürdü. Hmelnitski Ayaklanması’nı ekşisözlükte yazmıştım, şuradan ulaşılabilir. Ayaklanma gerçekleşene kadar ki zaman içerisinde Kazaklar ile geçen en önemli olaylardan birisi şüphesiz ki 20 Temmuz 1624 tarihinde Kazak korsanlarının şayka adını verdikleri altı düz tekneler ile İstanbul’a baskın vermeleridir. Şayka ise hız, manevra kabiliyeti vs gibi özellikler bakımından Vikinglerin uzun gemilerine benzemekteydi, ona da şuradan ulaşılabilir. Velhasılı kelam Kazak saldırıları sadece İstanbul ile sınırlı kalmadı, fırsatını buldukları anlarda Karadeniz’e kıyısı bulunan şehirlere saldırdılar. 1637 senesinde ise Don Kazakları Azak Kalesini ele geçirdiler, 1642 senesinde ise Osmanlı’nın savaş tehdidi üzerine kale Rusya tarafından Osmanlılara teslim edildi. Azak Kalesi ise yüz küsür sene boyunca Osmanlılar ile Ruslar arasında mücadele sebebi oldu, pek çok kez iki taraf tarafından da kuşatıldı ve el değiştirdi; Küçük Kaynarca Antlaşması ile kalenin durumu nihayete erdirildi. Kale sonsuza kadar Rusya’da kalacaktı. Velhasılı kelam kısa kesecek olursak Lehistan Tatar tehdidi altında idi ve Osmanlı kıyıları da Kazak tehdidi altındaydı, bu durum 1648 senesinde gerçekleşen isyana kadar devam etti. Bu arada Osmanlı ile Lehistan arasında sadece Kazak ve Tatar problemi değil, aynı zamanda Moldova ve Boğdan sebebiyle de karşı karşıya geldiler. Literatürde Great Turkish War ya da Kutsal İttifak Savaşları olarak geçen savaş ile birlikte iki devlet toplamda dört defa savaştı ve evet, ikisinde asıl sebep Kazaklar ve Tatarlar iken diğerinde Boğdan/Moldova idi. Velhasılı kelam 1648 senesinde isyan patlak verdi, ardından da 1655 senesinde Büyük Kuzey Savaşı başladı, tarihin akışı da değişti.

1648 senesinde üstteki resimde görülen Bogdan Hmelnitski isyan etti. İsyan bir anda tüm Rutenya’ya yayıldı, Kazakları ise Kırım Tatarları desteklediler, ele geçirilen esirler İstanbul’a yollanıldı. Hmelnitski İsyanı 1648-1657 yılları arasında sürdü, bu isyanda yalnızca iki sene yani 1654-1656 yılları arasında Tatarlar Lehistan ile ortak hareket ettiler. Hmelnitski İsyanı hakkında uzun uzadıya durmuyorum, önceden de link vererek açıklamıştım, ama sonuçları hakkında birazcık bahsetmek istiyorum. İsyan sonrası ile birlikte Polish-Lithunian Commonwealth’in adı Polish-Lithunian-Cossack Commonwealth’e dönüşmüş olsa da Zaporojya Kazakları artık Rus güdümüne girmeye başlamışlardı, 1653 Pereyasvl Uzlaşması ile. Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Polonyalı yazar Henryk Sienkiewicz isyanı konu edinen, dilimize Ateş ve Kılıç(Ogniem i Mieczem) olarak çevrilmiş bir roman yazdı,1999 senesinde Jerzy Hoffman tarafından sinemaya aktarıldı.

İsyan tam bastırılmak üzere iken Polonya tarihinde bir felaket daha oldu, buna da tufan anlamına gelen Potop‘u verdiler. Ona da şuradan ulaşılabilir. Her ne kadar Lehistan zaferle ayrılmış olsa da çöküşü başladı ve ilginçtir aynı dönemlerde de Osmanlıların çöküşü başladı. Kazaklar isyan ile birlikte yarı bağımsız bir statü kazanmış olsalar da bu durum çok uzun sürmedi, çünkü hem Osmanlının hem de Lehistan’ın güç kaybetmesi ile birlikte Rusya güdümüne girdiler. Aynı yazar, Henryk Sienkiewicz, Potop’u da anlattı, 1974 senesinde yine aynı yönetmen, Jerzy Hoffman, tarafından dizi şeklinde sinemaya aktarıldı.

Kazaklar Rusya güdümüne girdikten sonra önce Zaporijya Siçi rezarvuar inşaası sebebiyle sular altından kaldı. Ardından da atamanlık yasaklandı. Sonrasında ise zamanla Rusya’nın herhangi bir askeri sınıfına dönüştüler. Siç’in sular altında kalmasından sonra bir kısım Kazak Osmanlılara sığındı ve onların adına çalışmaya başladılar, bunların yine bir kısmı Türkiye’ye göçtüler.

[1]: Baron lozef Von Hammer-Purgstaıı, “Osmanlı Devleti Tarihi”‘

Dipnot: İlya Repin’in tablosundaki pembe kaftanlı beyaz kapaklı kişi Taras Bulba‘dır.

Bir Yanıt to “Kazaklar/Kozaklar”

  1. Elinize sağlık, çok güzel yazmışsınız. Konuyla ilgili olan kaç kişi vardır bilmem, ama az da olsa olanların faydasına olmuş.

Yorum bırakın